Türklerin milli mücadelesinde, eğer Kürdlerin desteği sağlanmamış olsaydı, kuşkusuz o gün, hatta bu gün bile daha kötü senaryolar konuşuluyor olurdu. O günün dünyasında kopan fırtınalarda Kürdlerin desteğine ihtiyaç duyanlar, Kürdlerin desteğini karşılıksız istemediler. Kürdler de karşılıksız destek vermediler. ”2 nolu Amasya protokolü 1. Maddesinde, TBMM’nin 10 Şubat 1922 günlü oturumunda alınan özerklik kararına, 16/17 Ocak 1923 tarihli Mustafa Kemal’in İzmit basın açıklamasında taahhütlerini sade bir dil ile açıklamaktadır. ”Kürdler milli mücadeleye destek verirken bunu bir beklenti ve taahhüt ile yaptılar. Diyelim ki Kürdler aşka geldiler ve Türk milli mücadelesine karşılıksız destek verdiler, bu desteğin sonsuza kadar süreceğini Kürdlerden kim isteye bilir, yâda bu desteği karşılıksız kim verebilir. Kaldı ki karşılıksız destek vermek isteyenlerin”toplumsal karşılığı ne olursa olsun böyle bir girişimin sahibini/sahiplerini Kürdler yalnız bırakırlar. ”Bazılarının devletin yüz/yüzeli yıllık hafızasını geri çağırma çabası çok anlamlı değil, çünkü Türkiye’nin Kürd meselesini çözme konusunda yeterli demokratik, akademik birikimi varve meselenin üstesinden gelecek kapasitesi de mevcut. Eğer siyasi ahlak varsa. Eğer kimse kafa karıştırıcı sinyal göndermese.
Devlete akıl hocalığı yapan sorumsuz insanlar ( Jirık Kürdice bir kelime) dünyayı yeniden keşfetmiş gibi, yüz yıl önce söylenmiş: mesleyiiç Kürd meselesi, dış Kürd meselesi olarak ikiye ayırmaktadırlar. Sanki iç kürd meselesinde Kürdlerin sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, yönetsel, idari sorunları çözülmüş, Kürdler sisteme entegre olmuşta, tek engel dış Kürdlermiş gibi bir kehanette bulunuyorlar. Sureti haktan görünüp haksızlık etme, yorum yaparak inkâr etme, Kürdistan’ın dört parçasında ne zaman Kürdlerin kendilerini yönetme emareleri görülse, bu akıl hocaları onların taleplerini akamete uğratmaya çalışmışlar. Kürdlerin bu tür durumlarda yapılacak en doğru şeyin parça farkı gözetmeksizin, ideolojik farklılıklarını ayrı yerlerde durma gerekçesi yapmadan, bu fırtınanın oluşturduğu iklimin yaratığı istikrarsız havada Kürdlerin elde ettiği kazanımlara sahiplenmeleri gerekir. Aksi durumda fırtına sonrası oluşacak yeni atmosferde kazanım elde etmek zorlaşır (belki kırıntılar)
Bunların yaptığı Türklere ve Kürdlere zaman kaybından başka bir şey değildir. Türkiye’nin birinci yüzyılında ülkede yaşayan insanların inançsal, etnik, kültürel farklılıklarını dikkate almadan ülke yönetilmeye çalışıldı, ikinci yüzyılında ise, bu sefer insanların seküler, laik, demokratik hassasiyetlerini dikkate almadan birinci yüzyılın tekrarı yaşatılmaya çalışılıyor. Böyle bir tekrar Akademya’ya ve bu toplumun kültürel birikimi, vicdanı olan Entelektüellere acı verir. Bu entelektüel acı siyasi iktidarlar tarafından dikkate alınmasa, kendi entelektüelini etkisizleştiren, pasifize eden bir anlayış toplumu ve ülkeyi çoraklaştırır.
Orta doğu devletleri yüz yıldır kendi iç meseleleri ve bölgesel sorunlarını çözmeye çalışıyor. Sanırım gözden kaçırılan şey şu. Bazı devletler merkezi devlet olarak kurulur, kendi selametleri için âdemi merkeziyetçi devlet olarak yaşamlarına devam ederler. Bir diğer husus ise Ortadoğu’da Kürdleri dikkate almadan sorunları çözmeye çalışmak, gelişmek, değişmek, dönüşmek, ülkelerini demokratik bir hukuk devleti yapma çabalarında yol alamazlar. Şimdiye kadar, özellikle Ortadoğu’nun zengin ülkeleri para ile himaye satın aldılar, düzgün imaj satın aldılar, çek koçanı diplomasisi yürüttüler. Bu tür politikalar sorunlara köklü çözüm getirmenin ötesinde, beraberinde bir siyasi ahlak sorunu yaratılar. Gelişmiş batı dünyası kendileri için risk oluşturduğunu düşündüğü başarısız devleri, risk olmaktan çıkarmak için dünyada yeni fırtınalar oluşturmaktadırlar. Yaklaşan fırtınanın ve kötü durum senaryolarının izdüşümü Ortadoğu’da daha yakıcı yaşanacak gibi duruyor. Aklı başında her Ortadoğulu siyasetçi, devlet adamı, ülkesinin gelen fırtınadan en az etkilenmesi için yoğun mesai harcamaları gerekir.
Sanırım ve umarım MHP lideri Devlet Bahçeli gelen fırtınanın ve kötü durum senaryolarının farkında olarak son dönem söylemlerini geliştirdi. Lakin nedeni ne olursa olsun söylenenlerin Devlet Bahçeli tarafından söylemesi yâda söyletilmesi (gizli ajandaları varsa dahi) çok önemli ve değerlidir. Eyer bu yeni teoriyi söyleyen veya söyletenler düşüncelerinde samimi iseler, anayasaya ruh, vicdan ve ahlak gibi erdem maddeleri ilave etmeleri gerekir. Öncelikle kürdlerin seçme, seçilme haklarını ellerinden almaktan vazgeçmelidir (seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayım atanması, başta Selahattin Demirtaş olmak üzere yüzlerce Kürd siyasetçinin siyaset yapma haklarına kendilerini, düşüncelerini beğenmiyor olsalar dahi) dokunmasınlar. Bir diğer önemli unsur ise bu sorunun çözümüne silahsızlandırma için çağrılar yaptırarak değil buna bir fermuar yöntem bularak çözüm aramaktır. Buyurgan davranılmamalı, kimseyi ıslah etmeye çalışılmamalı, tarihsel bagajları tarihe bırakarak steril bir diyalog zemini yaratmak için kamuoyunu hazırlamak olmalı görevleri.